Çok klişe bir laf vardır; anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır der. Bu koca bir yalandır. Karşındakini küçümsemekten, olaya bütünüyle önyargılı olarak bakmaktan başka bir şey değildir. Bu teoriye göre, her zaman anlatan, anlatılandan daha akıllı / zeki / üstündür. Peki ya dinleyen daha akıllı ise?! Markaların düşebileceği en kötü durumdur bu. 

Yazıyı yazma ihtiyacı hissettim çünkü şu sıralar hem B2B hem de B2C pazarlama dünyasında gözlemlediğim şey tam olarak bu. Kitlesel mecralar, sektörel yayınlar, doğrudan pazarlama donelerinin neredeyse tamamı, karşısındakine illaki basitleştirilmiş bir dil kullanarak, aynı zamanda çoklu mesaj kaygısı ile yaklaşıyorlar. Bir ilanda her şeyi anlatalım, bir broşüre her şeyi koyalım, ama öyle bir yapalım ki en anlamayacak adama dahi hitap etsin! Bunu yaparken de muhtemel olarak çok da irdelemedikleri segmentasyon, demografi, sosyo-ekonomik veriler vb. lafolojileri kullanarak ambalajı daha afili yaptıklarını düşünüyorlar. Kimi yazılarını çok ilginç bulduğum, kimilerini daha sıradan ama etkili olarak gördüğüm, ama her ahvalde takip ettiğim birkaç on kişi arasında layıkı ile yerini bulan Seth Godin'in Hepimiz Acayibiz diye bir kitabı vardır. Okumayanınız var ise, bu kısa, biraz tekrar içeren ama eğlenceli ve faydalı kitabı okumasını tavsiye ederim. Kitabın özeti şudur; Eskiden var olan pazarlama dataları, metodolojileri, yaklaşımları öldü. Öldü çünkü eskiden 'normal' olarak tanımlanan kitle (milyonlar) ve arasında pazarlamaya muhatap görülmeyen ve 'acayip' olarak tanımlanan görece çok daha küçük gruplar vardı. Bu acayipler diğerlerinden farklı davranışlar sergiliyor, farklı değer yargıları bulunuyor ve pazarlama için belki de en önemlisi farklı tüketim alışkanlıkları sergiliyordu. 'Şimdi' diyor Godin: 'çoğulluğu hesaplanamayacak boyutlara gelen varyasyonlu mecralar ile, her acayip kendi kanalında hareket ediyor. Onlara ulaşmak için, siz de acayip olabilmeli ve orada bulunabilmelisiniz'.

Yani neymiş? Artık anlattığın karşıdakinin anlayabildiği kadar değil, karşıdakinin anladığı, senin anlatabildiğin kadarmış. Onlara ulaşabildiğin ve daha da önemlisi dokunabildiğin kadar! 

Bu kadar çok marka, bu kadar çok mecra varken; Gelişen teknoloji sayesinde neredeyse evimizin camında dijital pazarlama metaları yansımak üzereyken, 60'larda olduğu gibi marka yaratmaya çalışmak, bu herkesin her türlü ürüne açlığının çoktan gittiği bir dönemde, esamesini yitireli yaklaşık 10 yıl oluyor... İzleyin, bundan sonraki 10 yılda çok daha fazla şey değişecek. İçerikle pazarlama, kişiye özel pazarlama, lokasyon ve alışkanlık bazlı - sosyal medya entegrasyonlu pazarlama, her şeyin interneti ve giyilebilir teknoloji olguları ile birleştiğinde televizyondaki sıradan reklamlar, dergilerdeki vasat görsellikler şu an 20 yıl geride yaşayan, imkanlardan mahrum kitleyi dahi zamanı geldiğinde yakalayamıyor olacaklar. 

Vasat görsellik ve sıradanlık mevzuularına gelince; onlar bir sonraki yazıda. 

Teşekkürler!