Günün sonunda ortaya çıkan, hayata dair ne kazandığınız, ona ne kattığınız ve gelecekte neler yapacağınızın bir harmanından başka bir şey değil. Marka çalışmalarına başlarken amacımın aslında ben buralarda yokken de olacak bir şeyler üretmek olduğunun farkında değildim.
Kişisel çevreniz, hali hazırda sizi tanıyan insanların etrafında dönen bir kapalı kutunun dışına çıkma isteği, bireylerin olduğu kadar, markaların da en çok istediği şeylerden biri. Bir yerlerde süregelen bir hikayesi olsun istiyor ikisi de.
İşte bu yüzden Marka olgusuna yaklaşımım aslında bir insana olduğundan çok da farklı değil. Benim için yaşayan bir varlık olan Marka, iyisiyle kötüsüyle, olumlu, olumsuz yanlarıyla, insanlarla iletişimi ve hayatıyla bir bütün. Aynı insanlar gibi, markalar da yaşlanabiliyor, aynı insanlar gibi onlar da başkaları ile iletişime geçmek istiyor. Ve tabii aynı insanlar gibi büyütülmeleri gerekiyor.
Kimi markalar, insanlar gibi çocuk sahibi olabiliyor. Bunlara baba markalar diyoruz. Kimi markalar evleniyor ve bir başka marka ile birlikte yola devam ediyorlar. Kimileri ise sadece tüketicileri ile flört etmekten hoşlanıyor. Tarzı, yolu, yordamı nasıl olursa olsun, neresinden baksanız marka da nefes alıyor.
İşte bu yüzden amacım, tıpkı kendi hayatımda olduğu gibi, ürettiğim, yönettiğim ya da katkıda bulunduğum markaların iyi birer baba olmaya çalışmalarını sağlamak ve uzun süre sağlıklı yaşayacaklarından emin olmak için de onlar üzerinde titremekten başka bir şey değil.
Son olarak; her iyi marka, dünya vatandaşı olmayı hak ediyor. Birlikte ülkemizden Dünya’ya açılabilen nice markalara imza atabilmek dileği ile.
Teşekkürler.